DOLAR32,8657% 0.29
EURO35,2176% 0.35
STERLIN41,6547% 0.14
FRANG36,8243% -0.02
ALTIN2.451,74% -0,25
BITCOIN65.406,00-2.058

Beyaz kâğıda dökülen siyahlar

Bir acının büyüklüğü neyle ölçülür? O acıyı doğuran olayın ne kadar trajik olduğuyla mı yoksa değdiği kalpte bıraktığı izle mi? Bazen bir başkasında hiçbir tesir bırakmayacak olaylar, bizim kalbimizde derin bir yara izi bırakabilirken biz de bir başkasının hayatını mahveden acılara karşı bağışıklık geliştirmiş olabiliriz. Acının bir ölçü birimi olmadığından kıyası da mümkün değildir. Acı, yalnızca bir perspektif meselesidir.

Yayınlanma Tarihi :
Beyaz kâğıda dökülen siyahlar

Buket HAZAL

“Siyaha Bulaşan Kadınlar”ın ana karakterleri Canan, Süveyda, Derya, Seyhan, Nehir, Ayfer ve Serpil de kendi perspektiflerinden yaşadıkları acıları anlatan kadınlar. Kendileri “siyah” olarak tanımlıyorlar acıyı. Ruhlarına bulaşan bir siyahlık acı onlar için. Hepsininki farklı bir tonda. Her birinin kaynağı farklı, ruhlarına sızdıkları yer farklı ama neticede onlar siyaha bulaşan ve bu siyahı başkalarına bulaştıran kadınlar.

ÇOK TARAFLI ACILAR ÇEKİYOR

Büşra Cebe, Mona Yayınları tarafından yayımlanan ilk romanı “Siyaha Bulaşan Kadınlar”da oldukça zorlu bir işe el atıyor aslında. Hayatları birbirine değen yedi kadını beyaz kâğıdın üzerinde buluşturuyor ve hepsine kendi ağızlarından hikâyelerini anlattırıyor. Kimi aldatılmanın travmasını başkalarını yaralayarak aldatmaya çalışıyor, kimi terk edilme korkusunu terk ederek alt etmeye. Kimi evli bir adamla yaşadığı aşkta çok taraflı acılar çekiyor, kimi acısıyla baş edemeyerek kendini illegal maddelere teslim ediyor. Kimi de “yeminden olma korkusuna kendi yumurtasını yiyen bir güvercin” oluyor.

Böyle sıralandığında empati yapılması güç, sanık sandalyesinin bir adım ötesinde duran karakterler gibi görünüyor hepsi. “İnsanlar işlenen suça karşıdır ama suç işlemeye açtır” diyen yazarın başarısı tam da bu noktada yatıyor aslında. Bu karakterlerin hikâyesine kulak verdiğinizde, sanık sandalyesinden okunan bir savunma metni değil, en doğal içgüdüleriyle bir insan buluyorsunuz karşınızda. Suçlanmayı kabul etmedikleri gibi, parmakla bir suçlu da göstermiyor bu kadınlar, acılarından sorumlu tuttukları “birey”ler değil zira. Roman boyunca ara ara karşımıza çıkan dinsel mitlerden birine tutunarak, “Ne ara Âdemler Havva’ya toprak kazar oldu. Toprak bu cinnete nasıl ikna oldu?” diye soruyorlar.

BU KADINLAR İÇİN KOLAY DEĞİL

Romandaki ana karakterlerin bir diğer ortak özelliği de acılarına teslim olan değil, ondan güç devşiren kadınlara dönüşmeleri. “Acı bağışıklığı diye bir şey var bence” diyor misal Seyhan. “Kırıldıkça kalınlaşıyor kalplerimiz, ezildikçe dikleşiyor başımız. İyi ok atmak için göğsünü kesen o Amazon kadınları gibi… Göğsün ve kalbin kuruyunca daha cesur savaşıyorsun hayatta.”

Yazar Büşra Cebe, bir ilk daha gerçekleştiriyor bu kitapla. Her kadının hikâyesinin hemen üzerinde bir QR kod yer alıyor ve bu kodu okuttuğunuzda aşağı yukarı bir dakikalık bir videoya yönlendiriliyorsunuz. Bir yandan da oyunculuk çalışmalarını devam ettiren yazarın, hikâyesini anlattığı kadının ruh dünyasına dair düşüncelerini aktardığı bu görsel anlatımlar da en az kadınların anlattıkları hikâyeler kadar etkileyici.